İnsanı diğer varlıklardan ayırarak onu düşünsel, duygusal, bilinçsel niteliklerle fark edilir kılan dil; bu sayede kişiyi alelade bir varlık olmaktan çıkarıp, insani özneleşmenin yolunu açar. Üretim alanı sınırsız dil kabiliyeti ile çevresi ve diğer insanlarla iletişim kurabilen birey zamanla bağımsızlığından belli ölçülerde feragat etmek mecburiyetinde kalarak daha güçlü bir kümelenmeyi inşa eder. Süreç içinde toplum adını alan bu insan kümelerinin çeşitli inanç, ihtiyaç, siyaset, teknoloji gibi değişkenlerle yeni ön kabuller üretmesi bahsi geçen yapılanma içerisinde yeni erklerin ortaya çıkışına da kaynaklık eder. Böylece sürdürülebilmesi gittikçe güç bir hâle gelen iletişimde bireyler arası eşitlik ilkesinin akla gelen ilk mağdurları hiç şüphesiz kadınlar, çocuklar ve gereksinimli bireyler olur. Söz konusu bu bireylerin toplum içerisindeki inkâr edilemez varoluşları, temel dil evreni bünyesinde kendilerine has yeni dilsel örüntülerin ve iletişimsel ön yargıların türeyişinin esas nedenidir. Toplumsal erkin zamanla cinsiyet temelli bir eşitsizlikle erkek egemen bir anlayışa teslim oluşu, temel söz varlığında kadın öznelliğini kısıtlayan, eksilten, işaret eden, alt tondan bir kelime haznesi üreterek kadınları eşiti oldukları erkekler karşısında dezavantajlı bir konuma hapseder. Söz konusu bu kullanımlara, görsel betimler aracılığıyla işitme gereksinimli bireyler arasındaki iletişimi sağlayan İşaret Dili bünyesinde de rastlamak mümkündür. Bu çalışma ile Türk İşaret Dili’nde kadın cinsiyetini ikincilleştiren bazı kelimelerinin tespiti ve millî değerlerimizden biri olan Türk İşaret Dili’nin kapsayıcı yönünün belirginleştirilmesi hedeflenmektedir.
Türk işaret dili, toplumsal cinsiyet, kadın, temel söz varlığı, TİD.